Siyasiler,​​ İnternette Tıkladığınız Her Şeyi Nasıl Biliyor?

Dünya çapındaki her internet kullanıcısı, bu dev ağ içinde her saniye bir ayak izi bırakıyor. Hangi siteleri ziyaret ettiğiniz, sosyal medyada hangi gönderileri beğendiğiniz ve kimleri takip ettiğiniz, alışveriş tercihleriniz ve çok daha fazlası, sayısız veri kütüphanesine işleniyor.

İnternette bulunan tüm bu kişisel verileriniz, uzun yıllardır herhangi bir ülkedeki siyasi çevre tarafından da kullanılıyor. Abartmadan söylüyoruz ki verileriniz, siyaset dünyasını da şekillendiriyor. İşin en temelinden başlayıp, verilerinizin kullanım amaçlarından verilerinizin nereden alınıp nasıl işlendiğine kadar her şeyi anlatıyoruz.

Verilerinizin siyasiler tarafından olası kullanım senaryoları:

  • Vatandaşların internet ortamındaki demografisini oluşturma
  • Vatandaşların yatkın olduğu görüşü önceden belirleme
  • Miting veya sosyal medya fark etmeksizin, herhangi bir ortamda gündeme getirilecek konuların belirlenmesi
  • Bu konuların nasıl bir söylemle aktarılacağının planlanması
  • Yapılan her söylemin ve her hareketin gerçek zamanlı yansımasını öğrenme
  • Rakip destekçilerinin ilgi alanlarını ve düşüncelerini analiz etme
  • Herhangi bir ortamda söylenecek her cümlenin toplumdaki olası yansımasını öngörme
  • Hedefli reklam yoluyla kitlelere ve platformlara özel reklamlar oluşturma

Tabii iş tüm ülkeye hitap etmek olduğundan, kullanım amaçları yalnızca bunlarla sınırlı kalmayabilir. Vatandaşların görüşlere ve partilere bağımlılığı, fikirlerini değiştirmeye ne denli açık oldukları, partiye başvuran bir kişinin geçmişi ve yönelimleri dahil pek çok detay, bu verilerle açığa çıkarılabiliyor.

“Bu nasıl mümkün?” diyenler için temel sorudan başlayalım: Veriler nasıl elde ediliyor?

Yukarıda bahsi geçen ve çok daha fazla potansiyel kullanım alanının gerçeğe dönüşmesi için elbette önce verilere sahip olmak gerekiyor. Peki, bu veriler siyasilerin eline nasıl geçiyor? Bu sorunun cevabı sadece bir yerle sınırlı değil.

İnternetin gümrük memuru “çerezler”:

Bugün Webtekno.com veya herhangi bir yerli/yabancı internet sitesine giriş yaparsanız, karşınıza bir ‘Çerezler’ penceresi çıkıyor. Çerezler, ziyaret ettiğiniz internet sitesine özel olmakla birlikte aynı sayfalardaki üçüncü taraf hizmetlere de ait olabiliyor.

İnternet sitelerine ait olan çerezler, siteye bağlı olacak şekilde değişiklik gösterse de çoğunlukla güvenlik, aramalar, oturum açma gibi sitelerin kritik fonksiyonlarının çalışmasını sağlıyor. Yine internet sitesine bağlı olarak, özellikle e-ticaret platformlarında her bir tıklamanız, her bir mouse hareketiniz, ziyaret ettiğiniz her ürün, bu çerezler vasıtasıyla kayıt altına alınıyor.

Üçüncü taraf çerezler ise ziyaret ettiğiniz internet sitesine entegre olan ancak sitenin fonksiyonlarını kapsamayan çerezleri içeriyor. Bu çerezler, genellikle sizin sadece bir internet sitesindeki değil, tüm internet sitelerindeki hareketlerinizi kayıt altına alıyor.

Üçüncü taraf çerezler, genellikle internet sitelerinin kullandığı üçüncü taraf reklam ve içerik hizmetlerine ait oluyor. İnternet sitelerinin büyük bir çoğunluğunda yer alan Google reklamları bölümü, bu çerezler sayesinde şekilleniyor, size özel reklamlar gösteriliyor.

Aslında veri kütüphanesinin büyük çoğunluğu da bu üçüncü taraf çerezler sayesinde oluşuyor. Bireysel olarak bir ürüne veya içeriğe tıklamanızın etkisini hafif görüyor olabilirsiniz. Ancak sizin gibi yüz binlerce insandan elde edilen veriler, büyük bir kütüphane oluşturuyor, insanları kategorilendiriyor, kimliklendiriyor.

Bu sürece daha sonrasında değineceğiz. Şimdilik bu bölümü şununla sonlandıralım: Her internet sitesi, KVKK ve GDPR gibi kanunlar gereği bünyesindeki çerezlerin kullanım amaçlarını açıkça belirtmek, kullanımı için ziyaretçiden onay almak zorunda. Bunun örneğini, Webtekno.com üzerinde de şu şekilde görebilirsiniz:

Sosyal medya platformları:

Bir internet sitesini ziyaret ettiğinizde, sosyal medya platformlarına üye olduğunuzda, bu platformlarda etkileşimde bulunduğunuzda cebinizden tek bir kuruş para çıkmıyor. Ancak şunu hatırlatalım: Hiçbir platformun temel gayesi “insanlar eğlensin, zaman geçirsin” değil. Her şeyin bir karşılığı var.

Sosyal medyada bir hesap oluşturarak adınızı soyadınızı, e-posta adresinizi, telefon numaranızı, adresinizi, yaşınızı, doğum yerinizi; masum bir beğeniyle ilgi alanlarınızı, masum bir yorumla görüşünüzü, masum bir paylaşımla hedefinizi ve idealinizi ortaya koyuyorsunuz. Bu eylemlerin her biri ve çok daha fazlası, platformlar tarafından kayıt altına alınıyor.

Sosyal medya platformları da bu sayede para kazanıyor. Size ait topladığı, hassas olmayan kullanıcı verilerini analiz ve reklam gibi amaçlara sahip kuruluşlara satıyor, ticaretini yapıyor.

Sosyal medyadan alınan verilerin ne denli büyük ve siyaset ortamını şekillendiren veriler olduğunu, 2016’daki ABD seçimleri sonrasında ortaya çıkan Cambridge Analytica – Facebook örneğinde görmüştük.

Özetlemek gerekirse, Facebook kullanıcılarından izinsiz şekilde alınan veriler, analiz şirketi Cambridge Analytica tarafından işlenmiş, Donald Trump’ın seçim kampanyası için kullanılmıştı. Detayları, yazımızın sonunda yer alan içerikten öğrenebilirsiniz.

İnternet ortamındaki her türlü hizmet de verilerinizi satabilir:

İnternet, sadece sosyal medya ve sitelerle sınırlı bir ortam değil. E-posta adreslerinize gelen kampanyalar ve gösterdiğiniz ilgi, doldurduğunuz anketler, yaptığınız bağışlar, üye olduğunuz abonelikler ve çok dahası da kümülatif veri tabanlarına ekleniyor.

Satılan verilerle oluşan bir dünya hayal edin, işte siz buradasınız:

84 milyon nüfusa sahip Türkiye’de ICT verilerine göre nüfusun %74’ü internet kullanıcısı durumunda. Dünya çapındaysa bu sayı 5,16 milyar.Tüm insanlığın %64,4’ünün içinde bir kum tanesisiniz.

Veri tabanları, bu 5,16 milyar kullanıcıya ait her bilgiye ev sahipliği yapıyor. Nerede yaşadığımız, hangi yemekleri sevdiğimiz, hangi ünlü isimleri takip ettiğimiz, hangi görüşleri benimsediğimiz… Üstelik bu veriler her saniye güncelleniyor!

İnternetin büyüklüğünü tekrar hatırlattık, şimdi bir sonraki aşamaya geçelim.

Peki, toplanan verilerden nasıl “anlam çıkarılıyor”, bir diğer deyişle veriler nasıl işleniyor?

Tıklamalar, beğeniler, yorumlar, paylaşımlar, girdiğiniz siteler, üye olduğunuz mecralar. Tüm bunlar, tek başlarına ele alındığında bir kişi veya toplum hakkında pek fikir sunmuyor. İşte bu yüzden, Cambridge Analytica gibi binlerce analiz şirketi kurulmuş durumda. (Tabii skandal sonrasında Cambridge’in kapatıldığını belirtelim.)

Analiz şirketleri, kendi geliştirdikleri veya bir başka şirketten satın aldıkları özel algoritmalar ile verilere anlam yüklüyor. Bu algoritmalar, çok basit bir anlatımla “Kişi şunu beğenip bunu takip ediyorsa, aynı zamanda şu ürünlere göz atıp şu kitapları satın alıyorsa, görüşü budur.” diyor.

İşte aynı analiz şirketleri, insanların kimliklendirildiği, her senaryoya göre kategorilendirildiği işlenmiş verileri, siyasi partilere ve bu partilerin çalışmakta olduğu reklam şirketlerine ve amaca hitap eden diğer kuruluşlara satıyor.

Aynı şekilde partiler veya aracılar, analiz şirketlerine kendi özel isteklerini iletebiliyor, algoritmaların kendilerine özel veriler sunmasını sağlayabiliyor. Örneğin, seçmenler görüşlerine göre kategorilendiriliyor, siyasi partilere yapay zekâ desteğiyle kampanya önerileri dahi sunulabiliyor.

Analiz şirketlerinden elde edilen seçmen kimliklerine uygun, desteğin artmasını amaçlayan kampanya geliştiriliyor. Bu kampanya çerçevesinde reklamlar oluşturuluyor, Google Ads ve bilimum reklam hizmetleri aracılığıyla bu reklamlar, yine veriler yoluyla belirlenen uygun tarih ve saat aralığında, uygun internet sitelerinde, hedeflenen kişilere gösteriliyor.

Ücret ödenerek yayınlanan reklamlardan da veriler elde ediliyor. Bu reklamlara hangi tür kullanıcılar tıklıyor, en çok hangi kitle ilgi gösteriyor, hangi saatte daha fazla geri dönüş alınıyor…

Tabii reklamlar bunun sadece bir kullanım senaryosu. Aynı ve benzer süreci, yazımızın başında belirttiğimiz tüm kullanım senaryoları için hayal edebilirsiniz.

Tüm bu uğraş Türkiye’de işe yarıyor mu?

Ahmet Tan ve Barış Armutçu tarafından yayımlanan “Türkiye’de Dijital Politik Pazarlama” araştırması, bu sorunun cevabını net bir şekilde veriyor. 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de incelendiği araştırma, şu sonuca yer veriyor:

“Siyasi partiler ve parti liderlerinin politik pazarlama ve dijital pazarlama unsurlarını etkin bir şekilde kullandığı seçim kampanyalarında diğer siyasi partilere ve parti liderlerine karşı üstünlük sağladığı görülmektedir.”

“Verilerimi kullandırmaktan kaçabilir miyim?”

Lafı dolandırmadan cevap verelim: İnternet kullanıyorsanız, hayır. Hatta kullanmıyorsanız bile, bir arkadaşınız veya akrabanız bile sizin verilerinizi internet ortamına taşımakta yeterli olabilir.

Cambridge Analytica skandalı hakkındaki tüm detaylar:

Facebook ve Instagram reklamlarına en çok para harcayan siyasi hesaplar:

Kaynaklar:

  • ITU (Uluslararası Telekomünikasyon Birliği), ICT Regulatory Tracker.
  • Reuters, “How political campaigns use your data”.
  • The Atlantic, “How Politicians Can Use Big Data to Win Elections”.
  • Ahmet Tan, Barış Armutçu, “Türkiye’de Dijital Politik Pazarlama”.